10 Ocak 2012 Salı

10 ocak 2012,


umutlarım her zaman zirveydi 2012'den beklentilerim de.


durup neyi bekledim ne oldu diye düşümeye fırsatım dahi olmadı aslında.


her daim yanında görmek istediklerin ve elinde kalanalra bakıyorsun,


anlamsız bir boşluk oluyor,


sonrası ise zaten hep bilindik.


işte tam bu nokta da "neden, niçin" soruları kutarmak için haklı bahaneler aramaya geliyor,


hadi tutsana o eli salak!


eli tutmak,


eli tutmak istemek,


eli tutmaya yüzü olmamak.


can sıkıntısından daha büyük bir şey varsa o yine can sıkıntısıdır muhakak farklı sebeplerdenötürü.


olacak şeyleri daha önceden bilebilsek diyorsun ya, o an sonunun kötü olacağını anladığın an da bırakacaksın gbi geliyor, yok olmuyor zaten.


seni dımdızlak ortada bırakan insanları düşünüyorsun,


renkli kağıtlara yazılan uzun ve devrik ve özensiz ve duygusuz cümleleri,


inanmayı o kadar çok istiyorsun ki,


tanrıya inanmak istediğin gibi,


günün iyi gideceğine inanmak istediğin gibi,


bu seferki ilişkinin bitmeyeceğine inanmak istediğin gibi.


Sonra bir an da farkına varmadan simli bir toz bulutu geliyor,


cam kırığı gözüne değil,


modern dünyanın ekmek bıçağını kalbinde hissediyorsun,


dur diyen de yok;


göz göre göre cinayete ortaklık var.


yine de olan biten her şeyin sonunda o kadar büyük bir özlem var ki.


bunu da yıllarca yazı yazdığın adama değil de bir başkasına yazarken anlıyorsun.


benim kanatlarım kırıldı,


kolay kolayda çıkacak gibi değil,


ama dert de değil.


artık hangisine inanmak istiyorsan.



10 ocak 2012*

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder